Wittgenstein'ın Yeğeni
Yazan: Thomas Bernhard
Ünlü felsefeci Wittgenstein'nin yeğeni Paul ile Thomas Bernhard'ın dostluklarını içeren bu eser, çok ince olduğu halde , kitabın içeriği insanı nerdeyse kusturacak kadar tekrarlardan oluşmuş ayrıca burada ; yoğun duygusal karmaşadan çıkılmaz sokakların karanlığında ruhsal sorunlarına bağlı problemlerini herkese öfke kusarak çözmeye çalışan Bernhard'ı anlamak için çaba harcamaya gerek dahi yok bence.Çünkü boş bir çaba olur. Yazar varoluş nedenini, yani hala yaşamasının nedenini intihar etmeye cesaret etmemesine bağlamasına rağmen bence yaşamayı seviyor. Ama onun asıl sorunu yaşamayı sevmesi bir şey ifade etmiyor çünkü asıl sorun onun bu dünyada kendini istenmeyen bir misafir olarak görmesi. Bu yüzden bütün kavgası öfkesi. Kitabın bir çok yerinde Paul'la kendini aynı düzeyde görüyor bir çok benzerliklerini sayıp döküyor. Paul gibi herşeyden nefret ettiğini yazsada nefret ettiği kendisi olduğundan (ki bununda bilincinde zaten) yazıları genelde istediğini elde edemeyince tepinen küçük çocuk şımarıklığına dönüşsede sonraları tamamen kendi boşluğunda debeleniyor ne yazık ki. Yazarımızın bir nevi anı niteliğini taşıyan bu eseri sıkça Paul'dan bahsetsede dönüp dolaşıp kendisine geliyor zaten Paul'u anlatırken de kendini anlatıyor.
Aslında hem enerji dolu hemde oldukça yaşam tembeli ikiside. Paul doğuştan akli dengesi bozuk olan sürekli akıl hastanesinde tedaviye alınan bir genç.Evli ve onu olduğu gibi seven aklı başında bir eşi var. Ayrıca Paul çok zengin köklü bir yahudi ailesinden geliyor. Oldukça zeki olmasına rağmen hayatındaki tutarsızlıkları kesinlikle hastalığına bağlayabiliriz. Ama Bernhard'da bu hastalık yok ondaki tutarsızlıklar daha çok kendi seçimi kendi düşünme tarzından kaynaklanan bir durum.
Kitabı okuyan diğer Goodreads okurları övgüye boğmuşlar yazarı bu kitabın yorumunda. Modern çağın hastalığı sanırım ! Ne kadar sövgü ,nefret, tutarsızlık ,karanlık ,alacakaranlık , çamur , boğulacak kadar kızgınlık ; olursa daha çok seviliyor kitaplar.
Kafka'daki karanlık yan yada Jean Rhys deki karamsarlık seçebildiğim kadarıyla böylesine zehir zemberek değil.Şöyleki; onlar sormuyor neden diye sadece bu böyle işte ! diyorlar sadece. Pembe hikayelerin arkasına sığınmayan çok yazar var ama anlatımları daha gerçekçi daha anlamlı .
Kitap beni sadece Thomas Bernhard' ı daha yakın tanımam için meraklandırdı. Otobiyografik beş eserinden ilkine başlayacağım.
Bütün kitap içeriği: Thomas Bernhard akciğerlerinden hastadır ve yattığı hastaneye yakın başka bir bölümde tesadüfen çok sevdiği anlaştığı Paul'unda kaldığını öğrenir kendisine gelen ikisininde ortak arkadaşları olan İrene'den. Bu başlangıç. Fakat bütün kitabı tam olarak anlatsam en fazla üç sayfa anlam verebileceğim bir şeyler ancak olurdu. Anlamsızlıktan anlam çıkarmak için uğraşmayacağım kesinlikle. Bakalım diğer eserleri nasıl!
Orhan Pamuk son sayfaya kitapla daha doğrusu yazarla ilgili görüşlerini paylaşmış. İyiki de paylaşmış çok beğendim gerçekten burda bir paragrafı olduğu gibi aktarıyorum.
--Geleneksel romanın ''olay örgüsü'' dediği şeyi Bernhard'ın dünyasında cümlelerin çizdiği bu ''eliptik'' hareketler aracılığıyla izleriz.Aynı ülkeler ve gözlemler yeniden yeniden tekrarlanırken anlatılan hikâye de ağır ağır kıpırdanır. Ama hatırlandıkça yazılan ve yazıldıkça ilerleyen hikâyelerdir bunlar. Anlarsınız ki Thomas Bernhard masaya oturmadan önce ne dört başı mamur bir hikâyeyi bütün ayrıntılarıyla düşünmüştür ne de herşeyi bir kerede yerli yerine yerleştirmek kaygısı taşır.Sanki bazı kahramanlarının bir türlü yazıp bitiremedikleri kitapları gibi, onunda başlangıçta aklında yalnızca öfke, nefret
ve şiddetle yoğrulmuş bir izlenimler sisi vardır.
alıntı: Orhan Pamuk aynı kitabın en son sayfasından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder