Wikipedia

Arama sonuçları

21 Mayıs 2019 Salı

Thomas Bernhard ve Eserleri

                  Autobiography Series


         Die Ursache: Eine Andeutung-             Neden - Bir Değini



Thomas Bernhard  ve Eserleri Hakkında

Yazarın daha önce bir eserini okumuştum ama aklımda kalan hiç bir şey yok. Ama  en son okuduğum ikinci eseri ise etkiledi tabiki.  Ama bu etkilenme yazarın yazdığı harika! bir eserden dolayı değil di. Edebiyata olan düşkünlüğüm aynı zamanda edebiyata değer veren yazarları okumam la devam etmiştir. Burda yazarın övülmesinden ve üstelik yazdığı şeylerin edebi bir değeri olmak bir yana okuyucuyu hiçe sayıp sayfaları tırtıklayıp aklına eseni istediği gibi yazıp insanlara olan öfkesini de iyice kusmuş olması beni meraka sürüklemiş hiç beğenmediğim halde antolojisine başlamak işgüzarlığını yaptım.Asıl sebep ise yazarla ilgili çok fazla değişken polemiklerden kafam karıştı nasıl oluyorda beğenemiyordum bir türlü bu herkesin ( goodreads üyeleri) bayıldığı yazarı. Böylece daha derin bir analiz yapmak yazarı daha iyi tanımak için  beş kitaplık antolojisine başladım.
Neden yazara bu kadar tepki vermeme gelince eserlerinde ki tüyler ürpertici gerçekleri yazmasına bir şey demeye hakkım yok onun yaşamışlıkları sadece benim dayanma sınırımı geçtiğinden dolayı bu tepkim ve birde diyorum ki yani bu insanın başına hiç mi iyi bir şey gelmemiş bütün kötülüklerin onu bulması ne kadar gerçek peki bu kadar kötülükleri çirkefi yaşayan insan nasıl olmuşda iyi kalabilmiş. Oda ayrı konu tabiki. Sanırım fazla ciddiye almışım çünkü yazarın tarzı bu.  Sonradan fark ettiğim şeyse Bernhard'ın aslında okura hiç önem vermediğinden dolayı neler düşüneceklerini pek iplemeden yazdığıydı  . Zaten adamın yazar olayım diye bir derdi de yokmuş. Beni beğensinler alkışlasınlar ödül versinler gibi konuları hiç düşünmemiş bile . En azından oldukça dürüst. Ve oldukça rahat biri. Kitaplarını okurken adama nerdeyse acıyacağınız tutar. Halbuki yazarımız yazdıklarının nasıl bir şey olduğunun farkındadır.


Neyse ben biraz yazarla ilgili yaptığım araştırmalardan aktarayım. 
Bernhard 10 Şubat 1931 ’ de Avusturyalı bir anne babanın evlilik dışı oğlu olarak Hollanda’da doğar. Thomas,  bebekliğinde annesinden görmediği sevgi ve şefkati  Avusturya’da anne annesinden ve dedesinden görüyor.Almanya Avusturya sınırında ki Salzburg daki evleri Bernhard’a yuva oluyor. 
 Thomas, dedesine yakın yaşayan annesinin evinde de sık sık kalıyor ve üvey kardeşleriyle de vakit geçiriyor. Birbirlerine tamamen kopuk bir aile değiller.
Şu anda okuduğum ’’neden’’ adlı biyografik eserlerinden ilkinde  yatılı okulda ki anılarını anlatan satırlarda başlangıç ve sonda devamlı bir intihar yaşamdan nefret etme yalnızlık gibi sorunlarla baş etmeye çalışmasını dile getirmiş.Üstelik  ikinci dünya savaşı başlarında hiçde kolay olmasa gerek kesinlikle yaşadıkları. Tabii kitapta yazdıkları
ise sadece bir savaş vahşeti değil aynı zamanda kendi duygularındaki nefreti ve kini de kusmuş. 

  Anlatıldığına göre anneannesi ve dedesinin yanında ki huzurlu ve mutlu  ilkokul yılları ne yazık ki  onun daha iyi bir eğitim almasını isteyen dedesinin arzusundan dolayı Salzburg’daki yatılı okula başlamasıyla sona erer ve Bernhard’ın hayatının en kötü dönemi başlar. Aslında ona göre asla iyi bir dönem yoktur ve iyi yoktur! Kitaplarında anlattığı bu , değilse yaşamdan zevk almış biri Bernhard . Çok genç yaşta ölmesine devamlı hastalıkla cebelleşmesine rağmen yaşamla dalga geçecek kadar olağanüstü bir zekaya sahip oluğundan dolayı diye düşünüyorum.
Bernhard’ın yetişme çağındayken okuldaki olsun toplumdaki olsun  karşılaştığı yalanlar, iftiralar ve ikiyüzlülükler eğer bir düşünürsek bizimde maruz kaldıklarımızdır; tam buluğu çağında kimlik arayışındayken hangi gencin başına gelmedi ki ; kız yada erkek çocukları hep bir -neden böyle ?ile kendilerini karşı karşıya buldular. Üstelik benim zamanımda açıklama da yoktu o kadar aile büyükleri o kadar eğitimli olsalarda o zamanlar bazı şeyler tabuydu. yanıtlanmayan sorularla baş başa kalırken çok defa isyan ettiğinizi hatırlarsınız mutlaka. Bernhard’ın durumu daha biraz kritikti  doğal olarak;  ortada olmayan bir baba ,onu yok sayan bir anne kolay bir durum değil.  Hele annesinin onu tamamiyle yok saymasını bir çocuğun kabul etmesi imkansız. Gelişme büyüme çağındayken  Bernhard'da toplumdan okul yöneticilerin faşist baskılarından, savaşın saçtığı kabustan  oldukça kötü etkilenmesi  o sıralar bunları yaşayan diğerleri gibi onuda etkilemesi gayet doğal.  Umudunu yitirmesi  çok defa intiharı düşünmesi üstelik o yaşlarda bir genç için pek alışılmış durum değil. Hayattan  bıktığı yaşamaktan yorulduğunu söylemek için pek erken bir dönem bence. Korkaktım diyor intihar edemediğinden dolayı halbuki öylesine bir durumdaki yaşamaya devam etmek cesaret ve sevgi ister bence.

Yazarın eserlerindeki sevgi ve nefret arasındaki hızlı geçişlerine ayak uydurmak oldukça zor olduğu gibi  neresinden yakalayacağımızı da bilemiyoruz. En azından kendi açımdan öyle.

 26 Şubat 2015 tarihli Elif Tanrıyar’ın bir yazısında şöyle yazmış; merak edip Bernhard’ın bir söyleşisini izlemiş ’’You Tube’’ dan. Yazıyı olduğu gibi alıyorum buraya.
 ’’Ekranda izlediğim Bernhard, beni gerçekten de şaşırtıyor. Okuduğum onca eseri ve şimdi de otobiyografisi Neden’in ardından son derece ciddi, soğuk, duygusuz ve mesafeli, en azından öfkeli birini göreceğimi düşünürken, konuşmaları sık sık kahkahalarla kesilen, üstelik kendisiyle söyleşi yapan gazetecinin koluna dokunup vücut teması kuran, son derece neşeli ve belli ki çok esprili biri var karşımda! En azından görünürde son derece sağlıklı biri bu… “Kimsin sen Bernhard?” diyorum elimde olmadan. Bu konuda yalnız değilim. Onunla sağlığında 1986 yılında, çok kapsamlı bir röportaja imza atmış olan Alman gazeteci Asta Scheib ’ da kendisine aynı soruyu soruyor. Ulaştığı cevaplar ise çok çeşitli, “inatçı muhteşem münzevi”, “hiciv ve trajedi üstadı”, “ölüm mizahçısı”, “acı çeken asi”, “huysuz mizaçlı ümitsizlik virtüözü”, “hüzün ve kasvet âşığı komedyen”… Onu aynı anda ‘tatlı’ ve ‘ekşi’ olmakla nitelendiren Scheib, bizzat Bernhard’a, “Thomas Bernhard kimdir?” diye sorduğunda ise Bernhard’ın cevabı net oluyor; “Hiç kimse kendisinin kim olduğunu bilmez. Bize kim olduğumuzu diğerleri söyler değil mi? Ve bu size bir milyon kez söylenmiş olsa da eğer yeterince uzun yaşarsanız sonunda kim olduğunuzu hâlâ tam olarak bilemezseniz. Siz kendiniz bile her an kendinize farklı bir şey söylersiniz.” 

Yinede eserlerini okurken çok severek okuduğumu söyleyemem bayağı sıkıcı anlatıyor. ''Neden'' okuduğum son eseri kesinlikle .

’’Bernhard’ın romanlarının kahramanlarının temel taşlarından biri tekrardır.Yalnız saplantılı roman kahramanları aynı takıntıları tekrarlayıp, dönüp dolaşıp aynı öfke ve tutkuları dile getirmekle kalmazlar, bu tutku ve saplantıları bize şaşırtıcı bir enerjiyle anlatan Bernhard da kahramanlarıyla birlikte, aynı cümleleri birbiri ardından yazar durur.
Tekrarlanan düşünceler-düşünceden de çok ünlemlerle bitirilecek öfkeli bağrışlar sövgüler ilenmeler çığlıklar yakarışlardır bunlar- akıllı ,uslu ’’mantıklı’’ dünyasında kalmaya kararlı okurun kolay kolay hazmedemeyeceği şeylerdir’’
 Orhan Pamuk’un  Wittgenstein’ın yeğeni adlı eserinin sonunda ki değerlendirmeden alıntı. Tamamen katılıyorum.

 Her şeye rağmen Thomas Bernhard son zamanlarda  fazla okunan ve merak edilen yazarlarından biri olmuş dünya edebiyatında yerini alması biraz zor ancak ilginç bir kişilik gerçekten bu zekası ile daha iyi şeyler yaratabilirdi. yazık olmuş.

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder