Wikipedia

Arama sonuçları

9 Ocak 2024 Salı

Ölümden Sonra Dirilme yada Diriliş!


Lev Nikolayeviç Tolstoy


Tolstoy'un en önemli eserlerinden ''Diriliş''i Oldtimer grubuyla ; 2024 yılının okuma listesine eklenmesiyle, okumaya başladım.
 Aslında ilginç olan kitabı henüz 13 yada 14 yaşlarındayken okuduğumu ; çok beğendiğimi etkilendiğimi iyi hatırlıyorum hatta kürek mahkumu olan Katyuşa'ya büyük hayranlık duyduğumu da unutmamıştım amma aradan yıllar geçince doğal olarak yıllar önce okuduğum kitabdan anladığım yaşımın verdiği içerdiği bilgilerin doğruluğu bendeki bilgi kapasitesinin ötesine geçmemişti sanırım. 

Neyse şimdi romanın konusundan çok, asıl içeriğini anlatmaya çalışacağım. 18 yüzyılın Rusya'sında toplumu oluşturan iki sınıfın; yani zenginler (genelde soylular) ve fakirler (köylüler ve Alt tabaka) ; zenginlerin oldukça azınlıkta  fakat daha güçlü yargıyı , kurumları ekonomiyi , teknolojiyi ve toprak mülkiyetini ellerinden bulundurdukları oysa diğer sınıfın halkın yani çoğunluk köylünün ise hem eğitimsiz bırakılması kilise görevlilerinin halkı korkutucu safsatalarla yıldırmış olmaları, gerçekte İsa'nın öğretileriyle değil o sömüren sınıfın işin gelecek şekilde  hareket etmelerinden dolayı; her türlü haksızlığa mahkum edilmiş olmaları                cahilliklerinin zirvesinde olan bu alt tabakanın aslında bir nevi ölüme mahkum edilmiş olmaları.
 Burada ki Ölüme mahkumluk derken Kürek cezasını kast etmiyorum sadece. Daha doğumla başlayan açlık, bulaşıcı hastalıklarlarla mücadeleleri parasızlık ve tanrıya olan inanışlarının ne kadar zavallı bir duruma getirmeleri .
 Kiliseyi ve kilise görevlilerinin tanrıya olan görevlerini kendi çıkarlarına göre kullanmaları bana kalırsa tanrıyı korkunç bir canavar gibi gösteriyor aslında amma halkı bunu daha anlayacak güçte değil.
Kitabı okudukça o kadar fazla haksızlığın olması ve  adaletin olmaması ahlak dedikleri ve kullandıkları değerlerin ise fakirlerde ahlaksız olarak değerlendirdikleri bir çok şeyin  soylu sınıfın ahlaklı erdemli olarak yaptıkları şeyler oldukları.

Burda bana en ilginç gelen ise Nehludov'un nedense bir bir anda değişim geçirip kendi sınıfını karşısına alıp , gençliğinde yaptığı bir hatayı anlayıp pişmanlıkla hatasının kurbanı olan Katyuşa'nın hayatını değiştirmek ona yardımcı olmak için yaptığı bazı çabalarının bazen yetersiz kalması dahi yinede onu yanı Nehlodov'u adalet için mücedelesinde sendelemesine neden olsa bile yinede mücedele etmesi ve aslında burada dikkat edersek kendi ile olan hesaplaşmaları sınıfı ile hesaplaşması ve Rus halkının içinde bulunduğu durumu değerlendirmesi (çarlık Rusya'sı) inişleri çıkışları ve iç hesaplaşmaları bana çok ilginç ve müthiş güzel geldi. Hele ilerledikçe hem Nehlodov'un hem Katyuşa'nın kişiliklerinde olan gelişme kendilerini bulma halleri ise (siyasi mahkumlarla olan ilişkilerinin yardımı ile) tam bir biçim almasını izlemek ve bunun insana verdiği hoşnutluk bambaşka bir şey!

Yazarımız bir çok kitap yazdı  bana göre hepsi birbirinden güzel olan bu eserleri sevmemek mümkün değil. Tabii ilerledikçe bilhassa Sibirya'ya sürgüne giderken anlatılan Çarlık Rusyasındaki devrimci harekette yargılanan devrimcilerin onların başına gelenler bilhassa  68 kuşağını ; o zaman ki yaşananları  68 kuşağının devrimci mücadelesine olan inancımı tekrar tekrar hatırlattı bana.
Bu arada yazarımızla ilgili neler biliyoruz düşünceleri nelerdir diye düşünmemek elde değil.Bana göre her yazar kitaplarında bir şekilde kendilerinden mutlaka bir şeyler koyarlar. Sanırım bu yıl benim Tolstoy yılım olacak. Okuduklarımı tekrar okuyacak ve bütün eserlerini okuyacağım.Herkese iyi okumalar!
Yazarın hayatı ile de bir kaç kitap buldum onlarla devam ederim sanırım.




10 Ocak 2023 Salı

Adanmış Toprak Ve Sevebilmek!

                                André Maurois Diğer        İsmiyle Emile Salomon Wilhelm Herzog   

                                             
                Yazardan daha önce okuduğum eseri  ''İklimler''i okuyalı nerdeyse bir asır olacak. Kitabın beni etkilediğini ve yazarı sevdirdiğini bilmeme rağmen unutttuğum çok şey olduğunu  anlayınca tekrar okumak zaman kaybı değil bilhassa benim kazancım olur diyerek tekrar başladım ve ''Adanmış Toprak'' la birlikte bir değerlendirme yapıyorum. Kitapları ve yazarı bir inceleme ile anlatıyorum. Adanmış Topraklar'ı ise yakın zamanlarda okudum.                                   

İşin ilginç kısmı her defasında iyi yapıtlar okuduğumda beni şaşırtan her yazarın ayrı bir stili anlatım gücü olmasına rağmen her birinin beni bu kadar etkileyebilmesi. Bunu çok büyüleyici        buluyorum.   

İklimleri tekrardan okumam iyi oldu, burada eklemek istediğim diğer bir durumda Fransız klasik yazarları genelde dramatik trajedi türünde yazanların  genelde birbirine benzeyen stilde yazıklarını fark ettim. Pierre La Mure 'yi (Kırmızı Değirmen) bana sık sık hatırlattı Maurois. Belki de  Paris' te geçmesiydi hikayenin. Modern klasiklerde bu biraz daha değişik.

Genç yaşlarımda okuduğum ''İklimler'' bende çok etki yapmasını o zamanlarda  bende ki romantizmin etkisi altında olmamdan mutlaka. Tabiki şimdi okuyup değerlendirmem ise bambaşka.  Yine de değişmeyen bir durum varki aşk ve ilişkiler temelde yine aynı durumda.
Burda ki gibi  şimdi bile birlikte olduğumuz yada olmasını istediğimiz kişileri olduklarından başka görme eğilimimiz var. 

Ve bağımlılık tanrım ne kadar korkunç bir şey aşk diye adlandırılan şeyin bir çoklarına göre abartılmış bir bağımlılık olduğunu görmemek. Bağımlılık denince aklımıza ilk gelen uyuşturucuların bağımlılık yarattığı ne var ki birine bu kadar sapkın bir şekilde bağlanmakla bir eroinmandan aslında farkı yoktur. İklimler'de ki Philippe'nin dramla beslenen bir ruhiyatı var. Aslında onun hayatına giren kadınların vay haline diyebilirim ki yani öyle de gösteriyor sonuçlar. Zamanımız da da değişen pek fazla bir şey yok aslında. Her şey genelde çok basitken o kadar çok komplike ediyoruz ki hayatı , ilişkileri farkında bile değiliz bence.

Adanmış Toprak' da ise hikayenin kökeni kadın kahramanımızın cinsel ilişkiden hiç haz duymaması. Evlendiği ilk eşi olsun duygusal anlamda aşık olduğu ikinci eşi olsun ikisiyle bedensel aşkı yaşamak istemedi. Bunun nedeni aldığı eğitim de olabilir yada annesininde aynı tip biri olmasından dolayı da olabilir yada doğuştan frijit ( gerçi annesi bağnaz dindar cinsel aşkın günah sayıldığı bir dönem zaten romanın içinde geçen zaman)

Zamanımızda ise biz bunların en abartılmış halini yaşıyoruz. Cinsellik çok abartılmasına rağmen duygusal olarak da bir abartma var aşka aşık bir dolu insan. Aradaki dengeyi kurmak ne kadar zor olabilirki aslında. Aslında bunların gerçek nedeni toplumsal şartlanmalardan kaynaklanıyor bence. Ne kadar da mükemmeldir hem ruhsal hem fiziksel bir aşkı bulabilmek ve yaşamak.

İki eserde oldukça güzel  bence okuyun! Belki zamanımıza göre anlatım size yavaş gelebilir amma yine de beğeneceksiniz.



6 Ocak 2023 Cuma

Peki Kimdi Sait Faik ? Eserleri Ve Yaşamı!

  Türk Edebiyatının Mihenk    Taşlarından

        Sait Faik Abasıyanık'ı Tanımak!


Hep duyardım Sait Faik Abasıyanık'la ilgili söylenenleri yani kulaktan dolma bir aşinalık olmasına rağmen yazarı pek tanıdığım, onun  edebiyat dünyasında ki değeri hakkında pek bilgim yoktu. 

Önce sesli olarak dinleme başladım ''Havada Bulut Yok'' u , ne yazık ki içinde geçen bazı betimlemeler yüzünden hemen kesinlikle okumamam gerekir diye acele bir önyargıyla karar verdiğimi düşündüren Goodreads deki arkadaş çevremdeki okurların verdiği artı değerlerin  yüksekliğine bakarak , yazarımızı değerlendirirken acele etmemem gerekir diyerek baştan başladım Sait Faik ve eserlerine gereken değer verilmeli daha yakından tanımalıydım.

Yazarımızla ilgili internette ,edebiyat ve sanat  dünyasındaki  inceleme araştırmaları  okurken gerçekten çok şaşırdım.  Derinlemesine gidebilecek çok malzeme olduğunu fark ederek sevindim. 

Türk edebiyatında Sait Faik'den etkilenen oldukça fazla yazar varmış.

Sait Faik 1906 da Adapazarı'nda doğmuş ve 47 yaşında Burgaz adasında aramızdan ayrılmıştır.

Ailesi oldukça varlıklı ve seviyelidir. Hem içine kapanık hemde edebiyatta öykülerde yeni modern bir bakış açısıyla çığır açan Sait Faik'in kendini kabul ettirmesi daha kolay olmuştur diğer yazarlara göre diye düşündüm.

 Maddi her türlü desteği ailesinden almasına rağmen, diğer yandan; annesinin yazarın üzerindeki baskısı ,kontrolü (ne yazık ki bir çok annelerin uyguladığı adına da sevgi dediği! ) yazarı daha da ruhsal olarak hayata karşı güçsüzleştirmiştir. 

Tabiki oğluna  çok sevgi verdiği gerçeğini de bir tarafa atamayız amma bazen bu sevginin dozları onun hayatını kontrol altına almak kadar arttığında ( bu gibi durumu hatırlarsanız Nietzsche'nin ailesinin de yaptığı gibi) Sait Faik'in içinde yaşadığı aile bağları zindanını görmemek imkansız.

Yazmak onun için bir nevi kaçış yaşama tutkusu ve nedenidir.

Sait Faik'in cinsel tercihi bilhassa o zamanki (ve halen) türk toplumunda büyük sorun yaratır hele böyle dominant  anne ! artık yazarın yaşadıklarını siz düşünün. Bazılarına göre yazarın ilgisi genç çocuk yaşta erkek çocuklarına olan özel ilgisinden bahsetsede (Satre içinde aynı şeyler denmişti) bunun ne kadar gerçek yada iftira olduğunu kim bilebilir, bana göre biraz da karalama ve kıskançlıktan çıkma gibi.

Yazarın kendisine olan hayranlığım daha çok samimi ve gerçekçi bir üslupla yazmış olması kendini olduğu gibi kabul etmesi  ve bunu yazılarında öykü ve romanlarında göstermesi büyük cesaret ister. Ben yazara ''melankolik bir nihilist '' derdim kafamda. Mina Urgan'da bazı şeyler yazmış ne varki Urgan gibi dev ego  sahiplerinin genel davranışları; yani eski eşine nasıl adaletsiz davrandıysa aynı davranışları her zaman sürdürmüştür bence.

Türkiye'ye bir daha geldiğimde mutlaka Burgaz Adasına bir ziyaret yapmayı düşünüyorum.

Şimdi eserlerine geçelim ; Mahalle Kahvesi ve Havada bulut Yok la başladım okumaya.

Tam anlamıyla bir ''memleketimden insan manzaraları '' Nazımın şiiri burada öyküye dönüşmüş işte ve harika olmuş.Gerçekten sadece Türkiye de değil dünya edebiyatında da yer bulabilecek bir öykücü Sait Faik. Her hikaye de kendine has bir durum var ve birbirinin tekrarı kesin değil.

Kayıp Aranıyor romanına ise bayıldım açıkça. İyi ki okudum diyeceğim eserlerden.


4 Ocak 2023 Çarşamba

Napoli Hikayelerinin Karanlık Anlatıcısı!

              Elena Ferrante      

Napoli doğumlu İtalyan yazarı Ferrante'nin bir anda parlamasının nedeni eserlerinin bir alameti farika! olmasından çok bence gizem arkasına sığınması ve oldukça iyi lanse edilmesi. Ayrıca bütün eserlerini hemen hemen okuduğumda bende oluşan gözlemlemeye göre yazarın bir klinikte tedavi görmesi veya onu ziyaret edenlerden bir gazeteci yada bir edebiyata meraklı bir doktorun yardımı ile yazması olabilir.  Neden bu paranoya ya girdiğimi sorarsanız eserlerinde ki anlatım edebi değerinin eksik olması bir yana ,anlatıda ki bulunan kişilerin ruhsal çatlaklıkları. Beğenmediysen neden okudun derseniz beğendim kesinlikle amma ayakta alkışlayanlardan değilim. Okurken ayrıca büyük bir zevk aldığımı söyleyemem kesinlikle yani beni rahatlatan coşturan ruhuma esintili hoş bir etki yapması mümkün olmadığı gibi, çalkantılı bir ruh haline sokması da cabasıydı.
 Pazarlamasının bu kadar güzel olması ise ayrı bir konu. 
Toplumlar da sürü kültürünün en iyi bir şekilde yürümesini göze alarak kitabın az bir zamanda çok satacağını bilen birinin ortaya çıkardığı bu yazarı!  sürünün bayılacağı belliydi.
Ayrıca  şunu da belirteyim en az Italya'da hayranlık uyandırmış diğer ülkelere göre. Çevremde ki italyan yakınlarımda bazıları Ferrante'yi duymuşlar amma okumamışlar bile bazılarıda tanımıyor zaten ve bunlar edebiyata gerçekten ilgi duyan insanlar.

Karanlık Kız
Noel tatilinde okumaya başladığım kitabı bir kaç defa elime alıp  40 - 50 sayfadan sonra bıraktığım için tekrar başlamak zor olmadı. 
Kitabı tekrar elime alma nedenim berbat bir tv dizisi olması,( o kadar berbattıki sadece birinci bölümü izledim) üstelik oyuncularda en sevdiklerim. 
Olumsuz duyguların ağırlık verildiği bir hikaye olması, anlatıda ki kadın kahramanın biraz hastalıklı yani ruhsal olarak kişilik olarak da insanda tiksindi uyandıracak biri olması kitabı o kadar severek de okumadığımı yazabilirim amma yine de her şeye rağmen okunulur bir eser.  Devamlı  iyilik meleklerinin gezindiği konuları , mutlu sonları özleten kitapları okumak istesek de, bulunduğumuz zaman diliminde bu kadar kötücül bir hikaye can sıkıcı tabiki . 
Aslında gerçeğe oldukça yakın olması da daha insanın içini acıtıyor.
Genelde kimseyi yargılamak istememe rağmen hem burada hemde gerçek hayatta izlemlerimde artık genç annelerin bir nevi robot çocuk istedikleri. Burda ki kadın kahraman kendisi çok istediği için iki çocuk doğurup  ki tabiki çocukların doğmak için anneye yalvarmadıklarını biliyoruz ne varki annecik! için onlarla uğraşmak ağır geliyor.

Şunuda eklemeden yapamayacağım feminist olmanın her zaman eşitlik içermediğini biliyorum. Nasıl her insan aynı değilse kadınlarla erkeklerin temelde olan bazı farklılıkları var bunlar doğanın bize bağışı bence. Annelik kadar güzel bir duyguyu feminizm safsatası kullanarak babayla sidik yarıştıran bir anne ne yazık ki eksik ve bencil bir insandır. 
Kitabın içeriği acı verici fakat yapılacak bir şey yok çünkü gerçek hayatta da olan durumlar bunlar.
Okumak gerek kitabı.

1 Ocak 2023 Pazar

Karanlığın Solgun Beyaz İmgesel Dünyasında Muhteşem William Styron!

Karanlık Gözükünce 


                                                                         
   Yazarın daha önce okuduğum eseri ''Sophie'nin Seçimi'' asla unutamayacağım kitaplardan yıllar geçsede  bendeki etkisi silinir gibi değil ; bir kaç defa okumama rağmen umarım ilerde tekrar okurum. 

Genelde pek karanlık ruh hallerini anlatan kitaplara bakmayacak kadar ilerleyen yaşımda; doğal olarak biraz daha sakin , gerilimsiz, düşündüren amma çok üzmeyen kitapları okumayı tercih etmeme rağmen neden bu kitabı elime aldım derseniz;  yazara olan hayranlığım bütün olumsuzlukları silip süpürdü açıkcası.Gerçi biraz uzun sürdü okumak istemem amma  doğru zamanda doğru kitap diyerek başladım. İyiki de okumuşum. 

Paris'e kazandığı ödülü almak giden Styron zaten ruhsal bir çöküntü içindedir. Ve burada yani Paris'te gittikçe artan bunalımlı halini anlatan eser karamsar gibi görünse de bende bu etkiyi bırakmadı nedense, ve kitabı okurken yazarın Camus ve Emil Ayar'la ilgili saptamaların da ki yazdıklarına hayran kaldım. Oldukça ayrıntılı ve benim kişisel görüşümle de örtüşen bir durumun olması yazara beni biraz daha yaklaştırdı açıkçası. Nelerdi bunlar aşağıda kısaca yazacağım amma önce eklemek istediğim bir şey var, genelde depresif kitapları okumayı bir kenara bırakırım amma bunu neden bırakmadım derseniz yazarın daha önce okumuş olduğum ayrıca beyaz perde de izlediğim olağanüstü güzel eseri "Sophie'nin Seçimi" yazarın bu eserini de mutlaka okumam gerektiğini gösterdi. Ve iyiki öyle yapmışım. Kitap oldukça ince olmasına rağmen dolu dolu her satırı altını çizerek düşünerek okunmalıdır derim.Yazarın bu ruhsal çöküntüsüńü ben daha çok , alkol yada hayatın gerçeklerin den kaçarken kullandığı yol ve yöntemde ki kolay yolları artık kullanmadığı dan. dolayısıyla ile gerçek yaşam onun gibi sanatçı gerçekçi insanlara artık o kadar kolay değildir.  Böylesi bir durumda yanında ki sevgili dostu ve eşi Rosa'nın olması ise yazarın şanslı olduğu bir durumdur tabiki.

Varoluşçu düşüncenin yani yaşamı kabul etmek yada etmemek le ilgili bir çoğumuzun cevaplanmamış soruları olduğunu düşünüyorum. Bu eseri okuduğum dönemde yaşamanın varolmanın yükünü kaldıramayan bir yazar olan Virginia Woolf'un ilk eseri de elimdeydi,  aynı zamanda okuduğum ve aynı ruhsal bunalımlı yazarların yarattığı eserler ve yazarlar beni meraka düşürdü. Gerçi Woolf'un durumu biraz daha değişik yani  yazarın zaten şizofren olması yaşama dayanma noktası, incecik bir ipin üzerinde yürümeye çalışan biri gibi olması ancak yazdıkça hayatına bir anlam vermeye çalışan  Woolf son derece çaresiz bir katlanma içindedir yaşama.

Noel tatili için İtalya'ya  giderken hem uçakta hemde ordayken , yalnız kalabildiğim  akşamlarım süresince Styron dünyamı aydınlattı hemde kitabın karanlık olmasını göz önüne alırsak ne müthiş bir eser okudum artık  tahmin edebilirsiniz.

Burada anlatılan sadece Styron'nun bunalımları degil Emile Ayar olsun Camus olsun daha bir çok sanatçı ve düşünürlerin girdikleri derin girdaplardan çıkma çabalarını anlatırken bazılarının da yenilgisini öyle incelikle anlatıyor ki empati kurmamak mümkün değil.

Burada ne söylersem ne yazarsam eksik kalır. Okumanızı öngöreceğim kitaplardan...

12 Kasım 2022 Cumartesi

Travmatik Yazar Julian Barnes Ve Eserleri

   Julian Barnes ve Eserlerindeki Karanlık Dehlizlerinde Kayboluş!!!  

  Dün gece geç saatlere kadar okuduğum eseri ''Bir Son Duygusu''  bende tamamen yazara karşı (nerdeyse) bir antipati oluşturmasa da epey kafamı yormama , uykumu kaçırmama sebep oldu.Peki neydi bu eserde bu kadar travmatik olan. 

Aslında konu pek o kadar alışılmışın dışında değil. Sıradan hikaye denilebilecek bir hikayeyi öyle bir işliyorki yok artık yani ! dedirten cinsinden.

Konuyu birazcık açmaya çalışacağım. Tony Webster ve diğer iki İngiliz genci daha sonra aralarına aldıkları Adrian'la birlikte bir dörtlü olarak takılırlar ve liseyi birlikte bitirip aralarındaki ilişkiyi devam ettirmeye söz verip değişik bir yön çizip hayatlarına devam etselerde arada bir araya gelirler . Burada olan gençlerin aile yaşamlarına bağlı olarak bambaşka kişiliklerde olduklarını fark ediyoruz. Aslında en çok da Tony Webster sıkıcı, ailesinin kontrolünde ve onların terbiyesi ile koşullandırılmış, korkak özgüven yoksunluğu çeken bir genç. 

Neden bu kadar anlatıyorum çünkü bu genç üniversite yıllarında bir genç kızla kurduğu ilişki başlangıç ve bitişde dahil romanın bütün içeriğini kapsadığı gibi yaşlılık da da sorgulatan, sorgulayan bir çizgi izliyor. İlişki kurduğu kızı suçlu durumuna düşürmeye çalışmış bir nevi fakat o kadar geri zekalı bir davranışda ki kızın ona olan ilgisi yön değiştirip Adrian'a yöneldiğinde doğal olarak kıskanmasında ki onu tetikleyen dürtüyle Adrian'ın ona yazdığı  e-maili cevaplarken neler içerdiğini ancak  yıllar sonra o yaşlandığında okuyoruz. Ve anlıyoruz ki oldukça yaralanmış ve bu acıyla yazdıklarının o kadar korkunç olmamasına rağmen ortaya çıkardığı ve acaba bundan dolayımı mı dedirten durum bizi de şaşırtıyor. 40 yıl  sonra ilk defa kendisini sorguluyor fakat bunu yaparken hem kıza hem eski eşine hem kendine yaşattığı acılı sorgulama oldukça travmatik. Aslında okuduğunuzda göreceksiniz ki bu sadece olanların zaman aşımına uğraması, yada unutulması değil! Tony tekrar hatırlamaya zorlarken kendini, bir çok şeyi de kendini savunma  mekanizması içinde hatırlıyor ki!... ne zaman eski kız arkadaşı bir şekilde ona gerçekleri dolaylı yönden sunduğunda dahi suçluluğu kendine acıması şeklinde oluyor. Mutlaka 40 yıl sonra yanlışını  görmesi zaten  yaşananları, dramayı nasıl değiştirebilir. Değişik bir şekilde ele almış. Bu tip anlatılar beni çok üzüyor etkiliyor. Ama yazarın başarısını görmezden gelemiyorum tabiki.
Aslında bazı insanlar vardır  her şeyi her durumu kendileri ile ilişkilendirirler. Ve mutlaka o zavallı ben olayını yaşamak bir nevi zevk verir onlara. İşte bizim Tom Webster o zavallıcıklardan biri!




8 Kasım 2022 Salı

Yitik Ufuklar da Kaybolmanın Derin Arzusu

James Hilton ve Umut


İngiliz yazar James Hilton'u pek çok kimse tanımaz ama eski kuşaktan olanlar onun ''Elveda Mr.Jips'' adlı eserini okumuş yada filmini izlemiş olabilir.                                                                   
Senaryosunu yazmış olduğu Mrs. Miniver ise unutulmayacak bir yapıttır.   Çok uzun zaman önce okuduğum için bende unutmuştum aslında yazarı; ama ne zaman Mrs. Miniver ve Elveda Mr. Jips isimleri karşıma gelince hatırlamamak mümkün değil di tabiiki.                         
Gelelim  '' Yitik Ufuklar'' adlı son okuduğum eserine: kitabın bu kadar ince olmasına rağmen ,okumamın uzun         sürmesine gelince tek sebep eserden ayrılmak istememem  ve son bulmasını kabul edemem sanırım. eserdeki felsefi bir anlatım , ince bir zeka ve duygusal fakat ruhsal bir doyuruculuk veren içerik yani nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum beni benden aldı derler ya işte öyle bir eser. 
Konuyu zaten kitabın tanıtımında okuyorsunuz. Kaçırılan uçakta ki bireylerin başlarına gelenler ve insanlığın durumu , sorgulama ama önü açık cevaplar. Eseri okurken tek başıma değildim kesinlikle; bana  Nietzsche, Hz.İsa, Hesse, Buda , Camus , Satre ile birlikte beynimdeki  yılların biriktirdikleri idi. Ve iyiki okumuşum diyeceğim eserlerden uzun uzun bahsetmeyeceğim ama ilerde tekrar okumak isteyeceğim eserlerden.Mutlaka okuyun diyeceğim eserlerden.