Wikipedia

Arama sonuçları

22 Aralık 2020 Salı

Virginia Woolf'un Ve Bütün Kadınların Kendilerine Ait Olması Gerekenler !

Kendine Ait Bir Oda, Dışa Yolculuk, Mrs Dalloway  ve Woolf'un Dünyası




İngiliz edebiyatının adından oldukça söz ettiren açık sözlü kadın yazarlarından  Virginia Woolf'un  ''Kendine Ait Bir Oda'' kesinlikle okunulması gereken bir eser. Kitabın bitiminde neden daha önce okumadığımız için hayıflanmamız sanırım ben dahil bir çok okuyucunun düşüncesi olmuştur diye düşünüyorum. Her şeye rağmen Virginia Woolf kesinlikle Bronte kardeşler yada George Elliot kadar derinlikli olmasada edebiyat dünyasında kendine has duruşu  stili ve aynı zamanda ; yayımcı eşinin sayesinde kendinden daha fazla söz ettirdi diğer kadın yazarlara göre.

18.yüzyılın sonlarına doğru doğan  ve ailesinin sınıfsal olarak düzeyli olması, babasının o zamanın görüş açısına rağmen biraz daha toleranslı olması dahi  Woolf için yeterli olmamış sanırım babasından çağının ataerkil düzeninin çok ötesine geçmesini beklemiş ve kızgınlık ve  nefret duymuş.

Erkek kardeşinin eğitim almasına rağmen kızkardeşleri ve kendisi okula gönderilmemiş amma evde eğitim almışlar. Babaları evdeki kütüphaneden her türlü kitaplardan faydalanmaları konusunda oldukça açık görüşlü olmasına rağmen Virginia için bu dahi önemsiz olmuş. Eh tahmin ettiğiniz gibi asi bir kuş muş! Hatta daha çok devamlı kafası bir kaos içinde yaşamından hiç bir zaman memnun olmayan yazarımız daha  erken yaşlarda psikolojik sorunlar yaşamış.  Genç yaşlarda kliniklerde tedavi görmek zorunda kalmış. Aslında bir acı yumağı gibiymiş. Yazmak onun için bir nevi yaşama katlanma kaçışı olmasından yazamadığı zaman da zaten artık yaşamak istemiyor.

Kesinlikle babasını müdafaa etmiyorum amma genel anlamda bakarsak adamın o zamanların İngiltere'sinde yapabileceğinin en iyisini yapmış. Virginia'nın kardeşleri onun kadar  talepkar ve beklentili değilmiş sanırım. Mutlaka herkes aynı değil.

Yanlış anlaşılmasın kesinlikle eleştiri değil bu sadece durum değerlendirmesi yazarın yaşamında ki araştırmalarım inceleme yazılarından sonra böyle bir değerlendirme yapmam normal. Zamanımızda bile vardır bu insanlar ve genelde hayatlarını genç yaşta sonlandırır. Yapılacak pek bir şey yoktur aslında. Hayatı olduğu gibi kabul etmek de zorlanırlar. Oldukça üzücü bir durum mutlaka. Oldukça kırılgan bir ruha sahip , kendisi ile hiç memnun olmasa dahi yine de görünürde oldukça züppe  bir tavır sergilemesi sanırım bir nevi kendini yaşamı , kabul etmek için verdiği savunmanın yansıması.

İlerleyen yıllarda ; Woolf ve camiasının kurdukları ve oldukça ilginç sıra dışı ''Bloomsbury'' üyeleri için yeni bir başlangıç  olmuş.
60 yıllarının ''Woodstock'' da özgürlük ve barış çığlıkları atanlardan aslında pek o kadar da farkı yokmuş bence. Ben buna kimlik arayışının bir manifestosu diyeceğim.Tabiki bu kadar baskıya insanlar bir şekilde karşılık verecekler. Yanlışı ile doğrusu ile bu olması gerekenmiş ve bunlar yaşanmış. Sistemin buna müsade ettiği sürece. 

Ayrıca söz etmeden geçemeyeceğim diğer durum ise Woolf kendi sınıfına hayran alt tabakayı oldukça küçümseyen biri olarak geçiyor biyografik araştırmalarda. Acaba mutlu olabildi mi? ''Bloomsbury '' de ki sanatçı dostlarıyla en azından.

Kendine Ait Bir Oda
Şimdi kitabın anlattıklarına geçersek özetle anlatmam gerekirse genel anlamda o zamanın yani; 18. yüzyıl ve devamında edebiyat ve sanat da kadınların erkekler kadar özgür olabilseydi daha da verimli olabilecekleri çığır açacaklarını yazmış ; bana kalırsa zaten kısıtlı şartlarda dahi kadınların her türlü kısıtlanmışlıklarına rağmen verdikleri ürettikleri yaratıcılıklarının ortaya çıkardığı harika eserlerin çoğu bugün klasikler arasında. ''Jane Eyre, Uğultulu Tepeler , Middle March , Gurur ve Önyargı  vb ) bir çoğumuzun vazgeçilmezlerinden.

Ayrıca şunu da eklemeden yapamayacağım; hani şu bakış açısını da yanlış buluyorum -tuh kaka erkekler yerine daha hümanist bakış açısıyla yaklaşıp, aslında kadınların kaybettiklerinin erkeklerinde kaybı olduğu  gerçeğini gözardı etmeden; bağnaz bir feminist bakış açısı yerine hümanistçe bir yaklaşımla bakarsak daha berrak daha akla uygun ve doğru olduğunu fark edeceğimizi düşünüyorum.

Kitapla olsun Woolfla olsun yazılacak konuşulacak çok şey  var kesinlikle eğer emekli olmasaydım okullarda tartışma konusu yapardım kesinlikle.

Dışa Yolculuk


Aslında 2.5 ile 3 arası bir puanlama benden,

yazarın kendisinin de hiç beğenmediği bir eseri.

Zaten ölümünden sonra eşi elinde ne varsa

yayınlattığından yazarımızın yapacağı bir şey

olamazdı. Yazarla ilgili daha derin araştırmama

gerek duymam bu eserden dolayı oldu. Çok

isterdim bir zaman tüneli olmasını ve gerçeği

bilmek için. Geriye dönüp bu yazarlarımızın ve

sanat dünyasında bunun gibi bir çok değerin

neler yaşadıklarını görmek izlemek onlara biraz

daha yakın olabilmek açısından. O kadar derin ki ,

ve o kadar gizemli ve ilginç aynı zamanda.Bu

eser iyi olmamasına rağmen bana bir dolu sorular

sordurdu ve uykusuz geçen bir gecenin

sabahında daha derinliklere gitmem için beni

iteledi.

''Virginia Woolf: Yaşam Bir Düştür, Uyanmak Bizi Öldürür'' Özgecan Şekerci

 

Bazı eksikliklerine rağmen yinede fena değildi.

Şimdiye kadar bir çok eserini okuduğum ve

okumaya devam ettiğim yazarı hem daha iyi

anlamak hemde anlatmak istediklerini

değerlendirmek için daha derinliklerine gitme

ihtiyacını hissettim. Yinede bence yazarın bütün

kitapları okunmalı eğer mümkünse. Keşke

yaşayabilseydi hayatı sevebilseydi her şeye

rağmen. Bana göre oldukça dokunaklı hayat

hikayesi ve yaşadığı sürece anlamlı bir şeyler

yaşamış.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder