Azizler ve Alimler
12 Mayıs 1916 sabahı saat altıya on kala, Dublin’deki Kil-mainham Hapishanesi’nde kapı birdenbire açılıp küçük bir grup hücreye dizildiğinde, James Connoly içeride uzanmış yatıyordu.Ve
adet olduğu üzere hücresinde masada oturmak yerine yatağına uzanmasının nedeni, pusu kuran bir askerin tüfeğinden çıkan merminin sol ayak bileğini paramparça etmiş olmasıydı. Mahkumların, ziyaretçilerini yatarak değil de oturarak karşılamaları eski bir gelenekti. Hapishane Müdürü geleneğe uymayan bu durumdan rahatsızdı: Connolly’nin idam ekibini yatakta karşılaması, bir partiye gelen misafirlerin ev sahiplerini yatakta bulmalan gibi ayıp kaçıyordu. Bu yüzden Keams ile Doyle’a, ayaklarını destek olsun diye masanın bacaklarına dolayıp, mahkûmu masaya oturtmalarını emretti; ama Connolly’nin dizleri tutmuyordu, az kalsın boylu boyunca taş döşemeye serilecekti.
Dokuz kişi yerde omuz omuza sıkışırken,( Birini kurşuna dizmek için bu kadar çok görevlinin gerekmesi hayret vericiydi.) tribünlerdeki futbol tutkunlari gibi dirsekleriyle kendilerine biraz daha yer açmaya çalışıyorlardı.Connolly’ye, birkaç dakika sonra sabahın erken saatlerinde çiseleyen yağmurun altında kurşuna dizileceği kırmızı tuğla duvarın önünde kolay seçilsin diye parlak yeşil bir tulum giydirmişlerdi.
Tulum, Connolly korkudan altına yaparsa pis bir leke kalmasın diye kalın bir bezden yapılmış ve direnmeye kalkarsa pislik etrafa dağılmasın diye de kalça tarafı iyice sıkılmıştı. Dua ediyor gibi bir hali yoksa da, elinde mavi bir tespih tutuyordu. Oyunbozanlık ederek birdenbire yutmaya ya da kendini tespihle boğmaya kalkmaması için biraz sonra tespihi elinden alacaklardı.
Karısı Lillie Reynolds’un fotoğrafı, sanki uzun uzun incelenmiş ve vedalaşılmış gibi, tersine çevrilmiş biçimde hücredeki masanın üstüne düzgünce konulmuştu. Mahkûmun direnmesi halinde kullanılmak üzere bütün gardiyanlar bellerinde ağır tahta coplar taşıyorlardı. ve ceketlerinin altında tabancaları da vardı; ola ki Connolly, daha o sabah çırılçıplak soyulup aranmasına karşın, belki tam bu anda kullanılmak üzere sakladığı bir silah çıkarabilir ya da oradakilerden birinin üzerinden alabilirdi.
Ayrica normalde kemerlerine asılı olan, ama şu anda çıkarıp ceplerinde hazır tuttukları birer çift kelepçe bulunuyordu. Dr. O’Brien, içinde kuvvetli dozda yatıştırıcıyla dolu bir şırınga bulunan büyük, siyah çantasını yanında getirmişti. Çantada, aynca bir tatsızlık çıkmasını, çıkarsa da muhtemel bir paniğin doğmasını önlemek için gerekebilecek başka şeyler de vardı: Kopçalı şeritlerle tutturulmuş kare biçimindeki kalın kahverengi deriden yapılma kocaman bir ağız tıkacı ve bir idam gömleği. Connolly boğuşmaya kalkarsa, başgardiyan onu engellemek için elinin altındaki birkaç araç arasında bir tercih yapabilecekti,
Vurma, dövme, uyuşturma, ağız tıkacı kullanma ya da başından idam gömleğini geçirme.
Connolly’nin onun kurşuna dizilirken ayakta duramayacağını anlamışlardı.
Connolly’yi sandalyesine bağladılar. Mahkûm artık kafasındaki yeşil torba ve bağlanmış bez tulumuyla, son insanlık izlerinin de bütünüyle silindiği, içi doldurulmuş bir mumyaya dönmüştü.
Boş bir kovanla birlikte yedi hakiki kurşun Connolly’nin göğsüne saplandı. Olay çok da tarihsel bir olay değildi, fakat sonradan bu hale getirilecekti. O sabah avluda bulunan insanlar, James Connolly’nin işini bitirmekle kendi kuyularını da kazdıkların bilemezlerdi.
Terry Eagleton'in ilk ve tek romanı Azizler ve Alimler ,12 Mayıs 1916 sabahı saat altıya on kala, Dublin’deki Kil-mainham Hapishanesi’nde James Connolly'nin idamının gerçekleştirilmesi ile ilgili olarak başlıyor. Gardiyanlar rahip doktor ve diğer ödlekler sisteminin kuvvetleri Connolly'i idama hazırlarken tıkış tıkış bir koğusta yaptıkları calışmayı dikkatlice okumak gerek. Burda okurken abartıldığını düşüneceğiniz durum olur ama gerçekten faşist güçlerin sen ona karşı duracak fiziksel hiç bir gücün olmasa dahi herşeyin tamamiyle onların kontrolunda olduğunda bile, senden bu kadar korkmalarının nedenini ben tam olarak anlayamasamda kesinlikle doğrudur.Başlangıç da uzun ve açıklayıcı aynı zamanda mizansen gibi görülse de ince bir acının sizi sardığı bir anlatımla idamın gerçeklestirilmesine kadar olan zamanı anlatıyor ilk bölümde. İkinci olarak İrlandanın özgürlük ordusu kahramanı James Connolly nin idamının gerçekleşmediği varsayım kurgusuyla başka bir yerde buluyoruz kendimizi.Değişik toplumlardan felsefe siyaset ve düşünce adamlarının şimdiye kadar hiç düşünemediğimiz şekilde birlikte katıldıkları maceraları polemikleri açmazları toplumsal eleştiriler öyle iyi anlatılmış ki yani diyorsun ki bazen evet bu komik mizansen bir anlatım ama çok da gerçekci İçinde oldukça fazla anekdotlar var çoğunu aldım bir kenara yazdım.Eğer böyle konulara ilgi duyuyorsanız bence hemen okuyun.Bu kitabin bana faydaları olarak gördüklerimi yazmadan edemeyeceğim, kitabın içindeki düşünürlerle ilgili biraz bilgim olsada kitabı okurken onlarla ilgili biraz daha araştırmak istedim tabiki bu bilgiler kitabı ordakilerle ilgili bir genel yargıya düşünceye sahip olmama iyi geldi.E.kitap olarak okudum ama ilerde kesinlikle kütüphanemde olmasını istediğim bir eser.Ludwig Wittgenstein, Nikolay Bahtin, James Connolly ,Joyce'nin ünlü romanı Ulysses'in kahramanı Leopold Bloom ,Bertrand Russell ve diğerleri...Burda en üzüldüğüm şey James Joyce'nin Ulyssesini henüz okumadığımdı.Ayrıca bu eseri okurken Türkiyede ki devrimci hareketin neden yenilgiye uğradığıyla ilgili tekrar bir gözlem yapma gereğini duydum bilhassa Connolly ile Wittgenstein,Nikolay Bahtinle olan tartışmalarda.Uzun bir süre aklımdan çıkmayacak bir eser ve sanırım kitap olarak elime geçtiğinde tekrar okuyacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder