Charlotte Perkins Gilman
Viktorya çağı zihniyetinin son demlerini yaşayan Amerika'da bir kadından bahsediyoruz bu arada; çocuğunu babasının ellerine (anlamadığım yabancı değil ya babası yani en sonunda neden bu kadar dram haline getirilmiş anlaşılmaz) "terk etmiş" sonunda evini evliliğini de reddederek toplumun kendine anne ve kadın olarak biçtiği rolü çiğneyip geçmiş... Toplum derken ataerkil toplum egemenliğinden bahsediyoruz.
Hele o dönemde kadın doğuştan haksız ne yaparsa yapsın.
Charlotte Stetson Gilman; ilk gençliğinde kendine vurulan marjinallik damgasına bu kez kendi isteğiyle layık olmaya çalışarak kendine bir çeşit sürgün uyguladı.
Yazarın bir çok yapıtı var bunların çoğu kadının toplumdaki yerini almasına ait mücadelesine indekslenmiş. Kanser olduğunu bilmemize rağmen yazarın kanserden değil intihar ederek öldüğünü bilmek te yarar var. Otobiyografisini yazdığı son eserinde düştüğü not da;
''Eğer hala hizmet edecek gücümüz varsa, hiçbir acı, keder ya da "kırık kalp" yaşamımıza son verme hakkını vermez bize. Ama artık işe yaramaz olduğumuzda, ölümün
kaçınılmaz olduğunu anlayıp
soluğunu ensemizde duyduğumuzda, yavaş ve korkunç bir ölüm yerine çabuk ve kolay olanını seçmek bizim en doğal hakkımızdır...'' der.
Yazarın bir çok eseri başka dillere çevrilmiş. İstediği gibi yaşamış mı derseniz belki biraz diyebiliriz ama istediği şekilde ölmüş en azından.
Yazarın iki kitabını da isteyenlere e.bok olarak gönderebilirim.
''Bir insanın ilk görevi,toplumla doğru işlevsel ilişkiyi üstlenmek,kısacası gerçek işinizi bulmak ve yapmaktır''
Kendisini hümanist olarak tanımlayan Gilman " sadece
toplumsal ilişkilerde insan olduğumuzdan... insan olmak için kadınların insanlığın hayatının bütününde yer alınası
gerektiğini" savunuyordu. Yaşamlan sınırlandırılan kadınlar, insanlığın ilerleyişini yavaşlatıyordu. Organizmanın
büyümesinde bireyin ya da toplumsal varlığın fiziksel, entelektüel, manevi ve toplumsal alanların hepsinde kadının
gücüne ihtiyaç duyduğunu söyleyen Gilman, bu dört alanın
her birinde kadınların insanla ilgili işlerde göz ardı edildiğini belirtiyordu.
Kendisini hümanist olarak tanımlayan Gilman " sadece toplumsal ilişkilerde insan olduğumuzdan... insan olmak için kadınların insanlığın hayatının bütününde yer alınası gerektiğini" savunuyordu. Yaşamlan sınırlandırılan kadınlar, insanlığın ilerleyişini yavaşlatıyordu. Organizmanın büyümesinde bireyin ya da toplumsal varlığın fiziksel, entelektüel, manevi ve toplumsal alanların hepsinde kadının gücüne ihtiyaç duyduğunu söyleyen Gilman, bu dört alanın her birinde kadınların insanla ilgili işlerde göz ardı edildiğini belirtiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder