Ağ,Kumdan Kale ve Deniz Deniz,
Daha önceden de okuduğum tek kitabıyla beni sarhoş eden yazarı son dönemlerde hızla okuma kapsamıma aldım. Genelde iyi kitapları okurken yazarla olsun eserin içindeki kahramanlarla olsun tam bir diyalog halindeydik . Dünyama sızdılar geceli gündüzlü misafirim oldular az olan uykumu da yazarın düşünce bahçesinde dolaşırken hayal dünyasına çevirdim.
''Deniz Deniz'' yakın zamanlarda okuduğum fazla uzun bulmama rağmen bir türlü elimden bırakamadığım eseri. Bana öyle geliyor ki yazarımızın eserlerini iyi şekilde türkçeye çeviren olmamış diye düşündüm ama biraz benim gibi üşütüklerden olduğu için yazar biraz zor olsa gerek çevirmek eserlerini. Tam bir pazar yeri karmaşası var başı sonu ortası falan olmayan yapıtlar hepsi okura bırakılmış. ''Ağ'' adlı eserini okurken farkına vardım ki daha önceden de okumuşum. Yine de ikinci defa okumaktan asla yüksünmedim ve severek okudum eseri. Tabii biraz unuttuğum yerleri vardı ama başlar başlamaz hepsini hatırladım. Murdoch'un
eserleri öyle bir şey ki , bazı kitapları ikinci defa okumak nerdeyse imkansızdır ama Murdoch'un dünyası anlatımı hem öyle şaşırtıcı ve ilginç ki ordan ayrılmak istemiyorsunuz. ''Ağ '' da olsun '' deniz deniz'' de olsun yada diğer eserlerinde yine bir mistik düşünceler eşliğinde hristiyan ahlakı ve kuramları yada inançsızlığın sınırları arasında devamlı yalpalayan sağa sola çarpan gerçeği arayan boşluktaki insanların kurdukları toplumlar ve toplumsal ilişkilerinde ki iki yüzlülük tam bir curcuna halinde ortaya döküyor eh okurken bunları toplamaya çalışırken bir bakmışsınız herşey birbirine karışmış.
Deniz Deniz'i okurken insan egosunun sınırsızlığı insanı oldukça zorluyor. Eski aşkını kurtarma çalışmalarını sürdüren kahramanın aslında bencil bir pislik olması ve toplumda bu gibi durumların oldukça fazla olduğunu bilmemize rağmen (kanıksamışızdır ) hepimiz bu çürümüşlük içinde yerimizi sessiz sedasız alırken yine de devamlı birilerini yargılar dururuz. Sevgi ilişkileri aşk arkadaşlık falan hepsi bir çoğul kargaşa halindedir.
''Kumdan Kale'' de aynı durumda çıkışı olmayan aşkların sevgilerin bir nevi insanda uçurumdan atlama hissini veren beraberliklerin bile insanları nasılda savunamaz hale getirmesi konu alınmış ve sonunda ister istemez okur bir an boşluğa düşer gibi oluyor.Yazar anlatırken çok değerli bir biblonun elinizden kayıp taşlara düşerken son anda kurtarabilmenizi sağlarken sinirleriniz epey bir laçka oluyor bu kesin!Anladığım kadar yazarımız genelde pek çocukları eserlerine yerleştirmiyor yerleştirdiğinde ise bunlar hilkat garibesi kişilikler oluyor.
Murdoch’un ilk romanı olan ''Ağ''da(1954), birçok eleştirmence onun en özgün ve en otantik yapıtı sayılmış, bundan sonra yazdığı hiçbir romanda söz konusu yapıtın düzeyine çıkamadığı ileri sürülmüştür. Kesinlikle katılmıyorum tabiiki buna ''Ağ'' bana göre daha vasattı diğerlerinden.
Londra’da yaşayan genç bir İrlandalı yazarın serüvenlerini konu edinen roman bir nevi öz yaşam öyküselliği içerir.
Iris Murdoch’un sanatçılığının felsefi temelleri onun roman dünyasını anlamak açısından büyük önem taşır. Murdoch’a göre özgürlük, insanın yalnızca kendi istenç gücünü ortaya koyması, onu gerçekleştirmesi değildir; özgürlük daha çok bizim başkalarının varlığını tasarımlayabilme gücümüz, başkasını başkası olarak kabul edebilme yeteneğimizdir. Sevgi adı verilen duygu da, bu başkalığın tanınmasıdır.
Sevgi insanın kendisiyle ilgilenmesi, kendine kapanması değil, karşısındaki kişiyi bir başka ben olarak görerek, onu gözetmesi ve ona dikkat yöneltmesidir.
Murdoch'a göre hayatın temeldeki amaçsızlığı, belirsizliği, binbir türlü beklenmedik şaşırtmacayla dolu oluşudur. Murdoch bu olumsallığı bir zorunluluğa dönüştürmek yerine onu olduğu gibi kabullenmeyi, onu saymayı ve sevmeyi önerir.
Murdoch’un romanları, bu açıdan, bir hayli kötümser, iyiye çıkış yolunun hiçbir biçimde gösterilmediği, bunun yorumunun bilerek okura bırakıldığını görürüz yapıtlarında.
1957’de yayımlanan ''Kumdan Kale'' geleneksel anlatım kalıpları içinde evlilik sorunlarını işler.
Kesik Baş, Çan Ve İtalyan Kızı
''Çan'' sanırım en sevdiğim eserlerinden biri olarak kalacak.
1961’de yayımlanan Kesik
Bir Baş ise Iris Murdoch’un en varoluşçu
romanlarından biri olarak nitelenebilir. Freud’un
cinsellik kuramını ve ruh çözümleme yöntemini konu edinen roman
oldukça mizahi bir dille kaleme alınmıştır.
Murdoch’un
demirbaş temalarından sayılabilecek evlilik kurumu çerçevesinde
ele alınan ahlak anarşisi sorunu, romanın altı ana kahramanı
arasında geçen bitip tükenmek bilmez bir kovalamacalar oyunu
içinde, zekâ dolu, ironik ve eğlendirici bir üslupla ortaya serilir.
''Kesik Baş'' eserini daha ilginç bulduğumu söyleyebilirim aynı zamanda trajik komedi de!
Murdoch’un yapıtları genelde, aynı tema ve konuları yinelerler ve bu
romanlarda simge, alegori, dinsel efsane, mitos gibi öğeler
ağır basar.
Yazdığı
romanlar hemen hemen yine aynı temaları işlemekle birlikte, teknik
ve anlatım açılarından daha gelişmiş bir görünüm sunarlar.
Iris
Murdoch’un roman kahramanları, genelde, kültürlü, zeki,
çoğunlukla aşırı duyarlı ve sofistike yaratılışlı
kişilerdir. Bu kişiler kendilerini hep birtakım anlaşılmaz,
içinden çıkılmaz durumlar içinde bulurlar ve çoğu kez us dışı,
şiddetli bir olay onlara özgürlüklerinin eksikliğini, bilgi ve
sevgilerinin noksanlığını gösterir. Bu arketip olay örgüsü
Murdoch’un hemen hemen tüm yapıtlarında aynı biçimde yinelenir
ve romanlarının biraz da birbirine benzemesindeki en önemli
etkendir denebilir.
Beri yandan Murdoch'un düşüncesine göre; yazara toplumsal bir işlev
yüklemediğinden romanlarıyla bir toplum panoraması çizmek
gibisinden bir kaygısı yoktur ; bir yazarın
değil, yalnızca bir yurttaşın topluma karşı görevleri vardır.
Bu yüzden, Murdoch’un romanlarında toplumsal katmanların
ilişkilerinden çok, bireylerin birbirleriyle kurdukları ahlaksal
ilişkiler öne çıkar ve gerçekte, bu romanların estetik
çerçevesiyle sınırlarını da, sonuçta, aynı ahlaksal ilişkiler
belirler.
Yine de ben şahsen katılmıyorum kesinlikle.
Iris
Murdoch’un romanlarındaki ana temalardan biri de, cinselliktir.
Murdoch, cinsellik olgusunu yıkıcı, olumsuz bir güç olarak
görür. Ona göre ancak sevgiyle dönüştürülmüş cinsellik
belli bir değer ve anlam taşır. daha derinde
yatan bir amaçla kullanılırlar.
Murdoch’un romanlarının işleyiş mekanizmasını biraz öğrenmiş
bir okur için bu şaşırtmacalar bir noktadan sonra âdeta
kanıksanmakta ve okur çeşitli şaşırtmaca olasılıkları
arasında sonuçta birini tahmin etmeye zorlanmaktadır. Murdoch’un
romanlarında dikkati çeken bir başka nokta da, mitlere çokça yer
vermesidir. Hemen hemen tüm romanlarında, metin örgüsü,
birbiriyle uzaktan ya da yakından bağlantılı çeşitli mitleri
içerir. Mitler genelde roman kahramanlarının edimleriyle işlevsel
olarak kullanılırlar. Murdoch’un
kişilerine bir anlamda birer tragedya kişisi kimliği de
kazandırırlar.
Iris
Murdoch verimli yazarlık çabasıyla geniş okur kitlelerine ulaşmış
bir yazardır. Bu verimlilik arasında, doğal olarak, iyi yapıtlar
bulunduğu gibi, daha az iyileri ve hatta basmakalıp, yüzeysel
olanları da vardır. Murdoch’un
romanlarında, “yaşanmış
gerçeğin” izinin bulunmadığını düşündür sede gerçekçi düşünürsek bunun böyle olmadığını görürüz.
Murdoch’un romanlarının işleyiş mekanizmasını biraz öğrenmiş
bir okur için bu şaşırtmacalar bir noktadan sonra âdeta
kanıksanmakta ve okur çeşitli şaşırtmaca olasılıkları
arasında sonuçta birini tahmin etmeye zorlanmaktadır. Murdoch’un
romanlarında dikkati çeken bir başka nokta da, mitlere çokça yer
vermesidir. Hemen hemen tüm romanlarında, metin örgüsü,
birbiriyle uzaktan ya da yakından bağlantılı çeşitli mitleri
içerir. Mitler genelde roman kahramanlarının edimleriyle işlevsel
olarak kullanılırlar. Öte yandan, bu mitler, roman kahramanlarının
davranış tarzlarını belirtmeleriyle, yani onların ülkülerini,
arzularını, saplantılarını gerçekleştirmek yolunda
karşılaştıkları sınırlılıkları göstermeleriyle, Murdoch’un
kişilerine bir anlamda birer tragedya kişisi kimliği de
kazandırırlar. Genelde romanın işleyiş çatısı
içinde son derece önemli bir yere sahiptir ve bu mit baş
kahramanın kişiliği üzerinde pek çok aydınlatıcı bilgi
edinmemizi sağlar. Romanı noktalayan ise bir başka mit olur.
Iris
Murdoch verimli yazarlık çabasıyla geniş okur kitlelerine ulaşmış
bir yazardır. Bu verimlilik arasında, doğal olarak, iyi yapıtlar
bulunduğu gibi, daha az iyileri ve hatta basmakalıp, yüzeysel
olanları da vardır.
Ancak şu var ki, çağdaş çoğu eleştirmen
ve edebiyat tarihçisinin üzerinde birleştikleri ortak nokta,
Murdoch romancılığının belli bir yapaylığı, belli bir düzmeceliği barındırdığını ileri sürmeleridir ki bu düşünceye biraz katılıyor olsam da , tam anlamıyla öyledir diyemiyorum, çünkü herşeye rağmen yazarımız kendine özgü bir stil yaratmıştır kimseye benzemez kesinlikle.
Murdoch, özellikle düş gücünün genişliği, anlatma
yeteneğinin ustalığı, engin kültürü ve bunların da ötesinde
gerçek bir zekâ ve ironi gücüne sahip olması, onu sözcüğün
gerçek anlamında çağdaş bir yazar kılar.
Affetmek hep bir duygu gibi düşünülür. Aslında duyguların sona ermesi demektir. ''deniz deniz ''i okurken 10 yaşındayken babasına olan sevgisini anımsarken içimi hüzün kapladı o yaşlarda bende babamı sever ve yanımda olmasını isterken o başkalarının babasıydı yanımda değildi affetmek derken keşke diyorum o kadar basit olsaydı affetmek.
Murdoch'un bazı düşüncelerini yazmaya çalıştım aşağıda;
Gerçek bir insan olabilmek için limitler koymak, çizgiler çekmek ve hayır diyebilmek gerekir. Herkese belli belirsiz sempati göstermek, aynı zamanda bir insanı gerçekten iyi anlayabilmeyi de engelleyen bir şeydir.
Bana göre kadın olmak, İrlandalı olmak gibi bir şey. Herkes ne kadar önemli ve harika olduğunu söyler; ama sen daima hep aynı şekilde ikinci sırada yer alırsın.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder