Ágota Kristóf Ve Yalanlar Kitabı
Yada Büyük Defter-Kanıt- Üçüncü Yalan
Son zamanlar farkına vardıysanız Macar edebiyatının bir parçası olmuş gibiyim.
En son okuduğum Magda Szabo dan sonra epeydir ; nerdeyse bir senedir kitaplığımda beni beklemekte olan üçlemeyi okumakla sanırım en doğru olanı yapmamışım aslında.
Yalnız her yazarın bambaşka bir anlatımı var Szabo'nun anlatımında ki muhteşem tasvirlerin yerini burda biraz gri çamurlu suların içinde debelenmeyi yaşıyoruz en azından bana hissettirdikleri bu.
Dokuz yaşlarında ikiz çocuğunu annesinin yanına bırakan anne , nine baba, köy halkı ile birlikte gidiyoruz. Hikayenin sonu ise oldukça değişik finaller aramakla meşgul, bana bayağı anlamsız geldi.
Karanlıkta kalıyorsun sanki ama uzaktaki mum ışığını fark etsende ona yaklaşman zaman alıyor. Tam mum ışığının yanına gelince mum erimiş oluyor ve sen karanlıkta kala kalıyorsun!
Savaşın verdiği hasar öyle çıplak bir anlatımla sunulmuş ki okurken isyan etmemek olanaksız. Yaşam iğrenç ve ölüm ise hiçlikte kaybolmak gibi.
Ölümün kol gezdiği her an yanıbaşınızda bitecek kadar yakın olması yarınların olmadığı katı bir gerçeklikle yüzleşilen bir dönem. Devamlı kanayan yaralar var hem ruhen hem fiziksel.
Birinci kitapta çocukların babalarına olan davranışı anneannenin tutumu, çocukların eğitim adı altında kendilerine sundukları gelecekte kendilerini korumak hazırlamak adına verdikleri eğitim! Akıl almaz katılık ve sadece kötülüğün acımazsızlığının anlatıldığı bir eser.
Gerçi savaş esnasında olan yani olmaması gereken bir çok şeyin olması kimseyi şaşırtmaz sanırım. Ama burada yeşeren kötülük çiçekleri çok önceden ekilmiş!
Çocukların kendilerini savaşa savaşın açacağı zararlara zorluklara karşı önceden kendilerini hazırlaması oldukça ilginçti. Hastalıklı zihinler ve zavallı çocuklar.
Okudukça neden aradığımız sorular dahi sanki boşlukta uçuyor , etik olarak ters gelen şeylere bile sanki soru sormak ihtiyacı duymuyoruz çünkü kitap bu her türlü ahlak ve kuralın olmadığı ezdiği bir anlatımla devam ediyor.
''En hüzünlü kitaplardan bile daha hüzünlü hayatlar vardır."
Burda ki anlatılan hüzünlü bir hikaye değil ki burda anlatılan sadece karanlığın içinde çırpınmalar.
"İnsan düşünmeye başlayınca hayat sevilmeyecek bir şey oluyor."
Bunu ancak oldukça depresif bir bakış açısı olarak değerlendiriyorum ; zaten kitabın içeriği ; ensest ilişkiler , cinsellik iğrenilecek bir şekilde işlenmiş . Hayatta hiç güzel olan bir şey kalmamış. Tam intiharlık bir eser.
Açıkcası hiç beğenmedim. Bundan sonrada kitap değerlendirmesinde bu kadar övgü alan kitaplara biraz daha şüphe ile yaklaşacağım.
Unutmadan ekleyim ; kitabı çok sevenlerin protestolarını duyar gibiyim ; bu doğal , bende sevdiğim bir eser böylesine yargılansa itiraz ederdim ama düşündüklerimi yazmak zorundaydım. Herkesin etkilenme alanı duyguları düşünceleri değişiktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder